10 Temmuz 2012 Salı

Kadın, sabah kalktığında yalnızdı.


Kadın, sabah kalktığında kendini yalnız hissediyordu.
“Belki de sadece yorgunum” diye düşündü, ağır bir ayrılık atlatmıştı sonuçta, iyi huylu bir sevgilinin öldürücü bir darbeye yol açması onu sarsmıştı.
İçtiği bütün o uyku haplarını, antidepresanları, şarjı bitmiş müzik çalarını ve dağılmış yatağını gözden geçirdi.
Artık toparlanmanın, telefonunu açmanın, makyaj yapıp giyinmenin ve dışarı çıkmanın zamanı gelmişti.
Ancak pencerenin önüne gittiğinde yanlış günü seçtiğini fark etmişti. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu, gökyüzü çok kasvetliydi. “Tam sevgiliyle film izleme günü.” Diye aklından geçirdi, sonra terk edilişini hatırladı, gözleri doldu.
Yalnızca 4 gün olmuştu ama ona bir asır, bir milenyum geçmiş gibi hissediyordu. Ondan nefret etmek istedikçe daha çok seviyordu. Onu başka bir kadınla düşündükçe kıskançlık krizine giriyordu. O kadın güzel miydi acaba, ona da kadına saydığı bütün o güzel iltifatları söylüyor muydu?
Onu da, hastalandığında 3 gece başında bekleyecek kadar çok seviyor muydu?
“Demek ki beni sevmiyormuş,” dedi kadın, “sevse gitmezdi.”
Bilmiyordu, adamın da içinin acıdığını bilmiyordu. Adam onu unutamamıştı, özlüyordu ama dönmeye yüzü yoktu. Dönse, kadın kabul etmeyecekti zaten. Onu böylesine üzen bir adamı kabul etmesi, yeniden öleceğini bile bile yaşamaya başlamasının bir anlamı olmayacaktı çünkü. Bir kitabı kaç kere okursa okusun, sonu aynı bitecekti, biliyordu. Adam dönse de yine gidecekti. 
“Dönme,” demişti kadın ona. “Dönersen yine sana ‘seni seviyorum’ diyeceğim, dönme. Dönersen yine ömrümü seninle tamamlamayı hayal edeceğim ama sen gideceksin. Belki o kez dönmezsin de.
Ama kalbi öyle demiyordu. “Yine gel, yine severim, sonsuza kadar beklerim seni. Gel. Git desem de gel.”

Seni seviyorum.


Çünkü sende ne hayal ettiysem o var. Beklediğim her şey. Sana güvenebileceğimi biliyorum. Bana sadık olduğunu, beni sevdiğini, hep seveceğini, hiç bırakmayacağını hissediyorum. Seninle konuşurken mutluyum. Mesajlarını kaç kere okursam okuyayım her seferinde kendimi gülümserken buluyorum. Seni çok kıskanıyorum, deli gibi kıskanıyorum, belki de abartıyorum. Ama seni paylaşamıyorum işte.
Bazen seni üzüyorum. Bu güne kadar çok üzdüm. Ama elimde değildi. Artık üzmemek için çok uğraşıyorum. Bazı sevdiğim şeylerden memnun olmasan da, daha önce söylediklerini sürekli yüzüne vursam da bunlar çok ufak şeyler. Artık hiç sensiz kalmak istemiyorum. Ömrümün sonuna kadar yanında olayım, yanımda kal istiyorum.
Herkes diyor ki, bir insanı gün geçtikçe daha çok, onu tanıyarak ve benimseyerek sevmek gerçek sevgiymiş. O zaman ben seni gerçekten seviyorum,sevgilim. O zaman ben seni şimdiye kadar kimseyi sevmediğim gibi seviyorum.
Hatırlıyor musun? Sana, birine aşık olabilmem için ulaşılmaz olması gerekir demiştim. Sen hiç ulaşılmaz olmadın. Ben seni böyle de sevdim. Seni kaybetmekten hep korktum, hâlâ da korkuyorum. Ama ben istemedikçe gitmeyeceğine inanıyorum. Bunları kaçıncı kez değiştirerek yazdığımı bilmiyorum. Ama bazen böyle yazma ihtiyacı duyuyorum işte.
İyi ki varsın.Beni hep sev.Çünkü bende öyle yapacağım.

23 Mart 2012 Cuma

Tüm kalbimi ve ruhumu işime verdim, bunu yaparken de aklımı kaybettim.

-Van Gogh

Çok sevmek tüketiyor insanı.

Birini çok seversin bazen.
Kendinden çok.
Ona, kendine verdiğin değerden çok daha fazlasını verirsin.
Onun için gururunu ayaklar altına alırsın, kurallarını yıkarsın. Ondan önemli değillerdir çünkü.
Hep onu düşünürsün. Sınavların vardır, sorumlulukların, konuşman gereken insanlar. Herkesi ihmal edersin, onunla daha fazla konuşabilmek için.
Ailenle kavga edersin bazen, onunla çok mesajlaştığın için kızarlar sana. Birilerinin sizi ayırmasından, mesafelerin her şeyi alt üst etmesinden korkarsın en çok.
Ederler sonunda.
Senin için hiç önemli olmayan o mesafe, güvenini azaltır karşı tarafın.
Olur olmaz yalanlara inanır, düşünürsün; onun yerinde olsan sende inanırdın.
Ama kızarsın ona. Neden inanıyordur ki? Neden anlamıyordur senin onu delicesine sevdiğini?
Kullanılmış hissedersin bir zaman sonra. Geçmez o his. Yine de vazgeçemezsin.
Yeminler edersin onunla konuşmamak adına, bir işe yaramazlar.
Ayrılık bulur sonunda sizi de.
Mahvolursun, ağlamaktan gözlerin şişer, düşünemezsin, kafayı yiyecek gibi olursun. O mu? Başkalarıyladır o. Onu başka biriyle düşündükçe kıskançlık krizlerine girersin.
Doğru olmadığını bildiğin şeylere inanırsın; doğrularını yitirmişsindir, kendini bulamazsın sonunda.Çünkü o’na dönüşmüşsündür artık, o senden bir parçadır, vazgeçilmezindir.O seni hayatından çıkarsa da, hep senin hayatında kalacaktır.
Bir gün yine çıkagelir, bir kitabın sonu nasıl kaç kere okursan okusan da aynı bitecekse, bu aşkta öyle sonlanacaktır. Yine de sonunu tekrar yazma umuduyla yanıp tutuşursun. Onu yeniden kazanmak için.
O ise sadece seni elinde tutmak, belki de egosunu tatmin etmek istiyordur.
Bilsen de, aldırmazsın.
Çok seversin, tükenirsin.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Dur, gitme. Gözyaşlarına kıyamam ki ben senin.

- Biliyorum beni sevmiyorsun. Belki çirkin buluyorsun beni. Belki davranışlarımı sevmiyorsun. Hakkımda çıkan yersiz dedikoduları sevmiyorsun. Belki de tanımıyorsun beni, tanısan seveceksin. Belki ses tonumu sevmiyorsun, belki arkadaşlarımı, belki de tahmin edemediğim başka özelliklerim soğutuyordur. Bilmiyorum. 
Yine de arkamdan konuşma hakkını buluyorsun kendinde. Dalga geçiyorsun benimle. Birileri hakkımda komik bir şey söylediğinde onaylıyorsun. Canımı ne kadar yaktığının, beni ne kadar ağlattığının farkında değilsin belki.
Sonra bakıyorsun bana, bir bakışınla mahvediyorsun gündüzümü, gecemi. Tam soğumaya başlamışken “Bana baktı lan bana baktı ühüü..” oluyorum, yanımdan geçerken “Allaam kokuya bak kokuya ıhıhı” oluyorum.
Delirtiyorsun galiba beni günden güne.
Sonra üzgün bir durum paylaşıyorum bir site de. 5 harfle yüreğimi ağzıma getiriyor, arkadaşlarıma “LAN BANA NABER YAZDIII” diye bir sürü mesaj atmamı sağlıyorsun.
Mutsuz olduğumu bile bile nasıl olduğumu sormak hoşuna gidiyor sanırım.
Bir gülücükle konuşmayı bitiriyorsun, tüm hafta “bana gülücük attıııı” diye ortalıklarda dolanmama sebep oluyorsun…
Ama sevmiyorsun işte. Neden bunu yapıyorsun bana? Biliyorum fazla konuştum. Gidiyorum işte. Hoşça kal. Umarım ben yokken çok mutlu olursun,zaten hiç olmadım ki. Hep mutluydun.
Hayatına girip egonu tatmin etmekten başka bir işe yaramadığım için üzgünüm.
+ Dur… Gitme. Hep sev beni. Gözyaşlarına kıyamam ki ben senin..
____________________
*Son cümle hayal ürünüdür.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Kürk Mantolu Madonna.

  • İnsanlar, birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için, körler gibi rastgele dolaşıp, çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar.
  • Aşk, bizim tahlil edemediğimiz öyle bir histir ki, nereden geldiğini bilmediğimiz gibi günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilmeyiz.
  • “Benim beklediğim aşk başka!” dedi. “O, bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka, istemek, bütün ruhuyla istemek, her şeyiyle istemek başka… Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilemez bir istemek!”
  • “Bir kadının bize her şeyini verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiçbir şey vermiş olmadığını görmek, bize en yakın olduğunu sandığımız sırada bizden, bütün mesafelerin ötesindeymiş kadar uzak bulunduğunu kabule mecbur olmak acı bir şey.”
  • Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazımsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapıyorlar, hayata bir şey ilave ediyorlardı. Ben neydim?
  • Uzun uzun konuşacak ne vardı? Hepsi aynı neticeye varacak değil miydi?
  • “Anladım ki, hayatımdan o kadın çıktıktan sonra, her şey hakikiliğini kaybetmiş; ben onunla beraber, belki de daha evvel ölmüştüm.”
Hiç tahmin etmediğim bir şekilde beni alıp çok uzaklara götüren, aşkın aslında ne olduğunu öğrenmemi sağlayan, sonunda hüngür hüngür ağlatan bir kitap bu. Kendine aşık eden bir kitap aslında. 

16 Şubat 2012 Perşembe

Bende bıraktığın o derin boşluk dolmuyor çünkü.

Bazen özlüyorum seni. Seni buluyorum bir şeylerde. Şarkılarda, romanlarda, şiirlerde. Hatırlayıp özlüyorum işte. Sense kim olduğumu bile unuttun belki. Sesimi unuttun. Hayallerimizi unuttun. O çok sevdiğin dudaklarımı unuttun. Mesajlarımızı unuttun. Bana verdiğin sözleri, sana ettiğim yeminleri unuttun.
Sustun sonra, hep sustun. Başkalarında aradın beni. Hep sarışınları severdin sen, benden sonra esmerlerle sevgili oldun. Anladım ki beni arıyorsun onlarda. Ama benim her şeye göz yummamı, kibarlığımı ve en çokta sana duyduğum sınırsız aşkı bulamadın onlarda. Ne yazık ki, benim sana gösteremediğim sadıklığı buldun. Aldattın hepsini, canlarını yaktın. Bana dönmen için yalvarırken sana, sen beni unutmak için her yolu denedin. Unuttun da. 
Aylar geçti aradan.
Biri çıktı karşıma. İsimleriniz bile benziyordu. O’nun her şeyini sevdim. Oturuşunu, yürüyüşünü, sesini, yüzünü… Hepsini ezberledim. Yürürken hafif yana yalpalıyordu, kızdığında tek kaşını yukarı kaldırıyordu. Parmakları inceliyordu parmak uçlarına doğru. 
Sevdim onu belki ama sana duyduğum bağlılık hissi geçmedi hiç. Gerçi o sevmedi beni, ben onu ezberledim ama o beni tanımadı bile. 
Hâla neden sana yazıyorum, neden bu yazılarım ona değil bilmiyorum. Kimi sevdiğimi bilmiyorum. Bilsem ne değişecek ki, beni sevmeyen, istemeyen iki kişi arasında gidip geliyorum sadece.
Ama bir farkınız var. O nasıl onu sevdiğimi anladığında beni üzmemeye çalıştıysa, sen beni unuttuğun an da bana bir o kadar kötü davrandın. Onda ki kibarlıktan sende eser yoktu.
Özlüyorum, bütün beni senden nefret ettirecek özelliklerine rağmen özlüyorum sana ait hissetmeyi. Bende bıraktığın o derin boşluk dolmuyor çünkü.

26 Ocak 2012 Perşembe

Geçen yine bi teklifi reddediyorum...

Şaka lan şaka. Olm benim sevgilim varken bin kişi kapıma diziliyor,
"Seni seviyorum, nolur benle çık, çok mutlu olcaz valla bak" gibi sözlerle beni bunaltıyorlar. Ne zaman ki acı bir şekilde terk ediliyorum, depresyona giriyorum, karşımda ki tarafından unutuluyorum hepsi birden yok oluyor.

Adalet mi lan bu? Söyleyin, adalet mi bu? Yahu neredesiniz bana aşık olan iki güne de unutan gerizekalılar? Hayır onu geçtim, bir de yeni yeni hoşlandığım çocuk başka bir kız için aşk acısı çekiyor; hâla özlediğim eski sevgilimde beni unutmuş başka kızlarla fingirdeşiyor.
Bunlar bana reva mı Allahım? Ne günah işledim ben?

Şimdi ben böyle esprili espirili, o kadar da büyük bir sorun yokmuş gibi anlatıyorum ama var yani. Mesela artık "kesin evde kaldım ben" diye düşünmeye başladım. Uzun süreli "forever alone"luk bende paranoyaklık etkisi bırakıyor anlayacağınız.

Daha yaşım kaç başım kaç, ne saçmalıyorum bende bilmiyorum. Neyse, iyi günler.

18 Ocak 2012 Çarşamba

Bu seferki aşk acım çok farklı sanki

Şimdi sizin onun yürüdüğü kaldırımlardan geçince boğazınız düğümleniyor, ağlamamak için kendinizi zor tutuyorsunuz, onun için ölüyorsunuz falan ya. Bana öyle olmuyor. Bu yazdıklarınızı okuyunca duygulanmıyorum bile. Hatta sıkıldım. Herkesin aynı duygular içinde olması sıkıcı değil mi? Ben hep farklı olmak istemişimdir.

Evet onu çok kıskanıyorum. Bir kız onla “çak” yapınca o kızı öldüresim geliyor. Onun burç yorumlarını okuyorum. Her bakışında, acaba hoşlanıyor mu diye düşünüyorum. Halbuki bir başkasını sevdiğini biliyorum. Evet, onun benden uzak yerlerde durmaya çalıştığını fark ediyorum, ama o öyle iyi biri ki ağladığımı görünce gene yakınlaşıyor. Onu çok görmek zorundayım, her gün sesini dumak zorundayım, yanımdan geçerken beni sarhoş eden kokusunu duymak zorundayım. Her seferinde kısa depresyonlara girip çıkmak zorundayım.
Ona “odun” diyorum, “öküz” diyorum. Duyuyor mu bilmiyorum tabi. Kağıtlara “Bakışların kaçar gider, gücüm yok yetişmeyeee.” falan yazıyorum, onun kankasının görmesini sağlıyorum.

Zaten bilmeyen kalmadı. Kendisi bile biliyor.
Bana “nasılsın” demesini istiyorum, bana değer vermesini, merak etmesini istiyorum. En azından arkadaşı olmak istiyorum. Beni tanımıyor, bende onu tanımıyorum. Ama tanımak için çok çaba harcıyorum.
Tüm bunlara rağmen canım o kadar çok yanmıyor. Çok şey yaşadım, çok şey gördüm belki de. Bu o kadar da önemli gelmiyor bana. Mutluyum bu durumdan. Her saniye ağlamıyorum, iki duygusal sözle depresyona girmiyorum.

Sadece onu çok özlüyorum. Sanki benim olan bir parçayı söküp çıkarmışlar gibi hissediyorum. Sorun şu ki, o hiç benimle olmadı. Belki de biraz şizofrenim,bilmiyorum.
Öyle.

16 Ocak 2012 Pazartesi

İşiniz gücünüz tutmadığınız takımları rencide etmek, onlara küfür etmek.

Kazanınca deli gibi sevinip; kaybedince “aa sanki çok bişey oldu da karşı takım bu kadar seviniyor, ezikler işte ahaha” moduna girmek.

Ne gereği var? Spor bu mu, bunun için mi yapılıyor? Kazanana o kadar hakaret ediliyor ki sevinci kursağında kalıyor resmen.

Lafım futbola tabii. Her ne olursa olsun, maç olsa bile, bu bir spor dalı. İnsanlar bunun için ter döküyor, günlerce hatta haftalarca antreman yapıyor. Sonra kazanıyor, kazanınca da taraftar baskısından sevincini gösteremiyor resmen.

Kaybeden tebrik edecek, kazananda “aaa biz sizi yendik ahahaha” modlarına, havalarına girmeden sevinecek.

Öbür türlü ne anlamı kaldı spor olmasının? Ölüm kalım değil ki bu.
Bunları yazıyorum çünkü bir baktım, twitter’daki trend topic’lerimiz #FahiseBahce ile #GavatSaray. 

Bu arada Galatasaray’lıyım, herkes bilsin yani.

13 Ocak 2012 Cuma

Bir kez daha gözyaşları..

Ne ilginç öyle değilmi? Mutsuzken gözlerimizden yaşlar akıyor. Mutluyken, gözlerimizin içi parlıyor. Kızgınken, gözlerimiz kısılıyor, bakışlarımız sertleşiyor. Deyim yerindeyse, duygularımız gözlerimizden okunuyor.
Bilirsiniz, küçükken annelerimiz bir şey sorduğunda ve doğruyu söylemediğimizi düşündüğünde “gözüme bak” derdi. Gözümüzden anlarlardı, yalan söyleyip söylemediğimizi.
Biliyorum ki, gözler ne renk olursa olsun, gözyaşları hep aynı renktir.
Her acı bir değildir ama, gözyaşları, bakışlar aynıdır. Bazen birini ağlarken gördüğümüzde, kendi iç çekişlerimiz, kendi acılarımız gelmez mi gözümüzün önüne? Duygularımızı paylaşmaz mıyız karşımızdaki kişiyle? Bazen destek olmak zor gelmez mi kendi anılarınızdan? Unuttum dediğiniz şeyleri hatırlatmaz mı?
Lens kullanmayın bence, bazen herşey gözlerimizde saklıdır çünkü. Belki de tek dürüst yanınızı da sahteleştirmeyin. Saygılar.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Gözyaşlarını bile kıskanıyorum

Gözyaşların, benim asla dokunamayacağım yanaklarına dokunuyorlar. Ve bazen kendimi onlara benzetiyorum, elinin tersiyle bir kenara attığın, yüklü olduğu anlamları farkedemediğin, zavallı bir damla gözyaşı.
Sanırım gözyaşlarıyla sorunlarım var. Hem neden ağlıyorsun ki sen? Ben seni bu kadar çok seviyorken,sen neden o seni sevmeyecek kadar aptal kız için üzülüyorsun? Anlayamıyorum,sen de benim seni ne kadar çok sevdiğimi anlayamıyorsun.

Oturuşun,yürüyüşün,alaycı tavrın,ciddiyetin,konuşman,susman,gülüşün,bakışın. Saçların,elin,yüzün,burnun,gözlerin..
Hepsine, her görüşümde aşık oluyorum. Sense sana birşey söylediğimde cevap vermeyip beni takmamaktan ve gözlerimin içine bakıp bana umut vermekten başka hiçbir şey yapmıyorsun.
Gözyaşın olup,sana dokunduktan sonra savrulmayı daha çok isterdim sanırım. İyi geceler.