26 Ocak 2012 Perşembe

Geçen yine bi teklifi reddediyorum...

Şaka lan şaka. Olm benim sevgilim varken bin kişi kapıma diziliyor,
"Seni seviyorum, nolur benle çık, çok mutlu olcaz valla bak" gibi sözlerle beni bunaltıyorlar. Ne zaman ki acı bir şekilde terk ediliyorum, depresyona giriyorum, karşımda ki tarafından unutuluyorum hepsi birden yok oluyor.

Adalet mi lan bu? Söyleyin, adalet mi bu? Yahu neredesiniz bana aşık olan iki güne de unutan gerizekalılar? Hayır onu geçtim, bir de yeni yeni hoşlandığım çocuk başka bir kız için aşk acısı çekiyor; hâla özlediğim eski sevgilimde beni unutmuş başka kızlarla fingirdeşiyor.
Bunlar bana reva mı Allahım? Ne günah işledim ben?

Şimdi ben böyle esprili espirili, o kadar da büyük bir sorun yokmuş gibi anlatıyorum ama var yani. Mesela artık "kesin evde kaldım ben" diye düşünmeye başladım. Uzun süreli "forever alone"luk bende paranoyaklık etkisi bırakıyor anlayacağınız.

Daha yaşım kaç başım kaç, ne saçmalıyorum bende bilmiyorum. Neyse, iyi günler.

18 Ocak 2012 Çarşamba

Bu seferki aşk acım çok farklı sanki

Şimdi sizin onun yürüdüğü kaldırımlardan geçince boğazınız düğümleniyor, ağlamamak için kendinizi zor tutuyorsunuz, onun için ölüyorsunuz falan ya. Bana öyle olmuyor. Bu yazdıklarınızı okuyunca duygulanmıyorum bile. Hatta sıkıldım. Herkesin aynı duygular içinde olması sıkıcı değil mi? Ben hep farklı olmak istemişimdir.

Evet onu çok kıskanıyorum. Bir kız onla “çak” yapınca o kızı öldüresim geliyor. Onun burç yorumlarını okuyorum. Her bakışında, acaba hoşlanıyor mu diye düşünüyorum. Halbuki bir başkasını sevdiğini biliyorum. Evet, onun benden uzak yerlerde durmaya çalıştığını fark ediyorum, ama o öyle iyi biri ki ağladığımı görünce gene yakınlaşıyor. Onu çok görmek zorundayım, her gün sesini dumak zorundayım, yanımdan geçerken beni sarhoş eden kokusunu duymak zorundayım. Her seferinde kısa depresyonlara girip çıkmak zorundayım.
Ona “odun” diyorum, “öküz” diyorum. Duyuyor mu bilmiyorum tabi. Kağıtlara “Bakışların kaçar gider, gücüm yok yetişmeyeee.” falan yazıyorum, onun kankasının görmesini sağlıyorum.

Zaten bilmeyen kalmadı. Kendisi bile biliyor.
Bana “nasılsın” demesini istiyorum, bana değer vermesini, merak etmesini istiyorum. En azından arkadaşı olmak istiyorum. Beni tanımıyor, bende onu tanımıyorum. Ama tanımak için çok çaba harcıyorum.
Tüm bunlara rağmen canım o kadar çok yanmıyor. Çok şey yaşadım, çok şey gördüm belki de. Bu o kadar da önemli gelmiyor bana. Mutluyum bu durumdan. Her saniye ağlamıyorum, iki duygusal sözle depresyona girmiyorum.

Sadece onu çok özlüyorum. Sanki benim olan bir parçayı söküp çıkarmışlar gibi hissediyorum. Sorun şu ki, o hiç benimle olmadı. Belki de biraz şizofrenim,bilmiyorum.
Öyle.

16 Ocak 2012 Pazartesi

İşiniz gücünüz tutmadığınız takımları rencide etmek, onlara küfür etmek.

Kazanınca deli gibi sevinip; kaybedince “aa sanki çok bişey oldu da karşı takım bu kadar seviniyor, ezikler işte ahaha” moduna girmek.

Ne gereği var? Spor bu mu, bunun için mi yapılıyor? Kazanana o kadar hakaret ediliyor ki sevinci kursağında kalıyor resmen.

Lafım futbola tabii. Her ne olursa olsun, maç olsa bile, bu bir spor dalı. İnsanlar bunun için ter döküyor, günlerce hatta haftalarca antreman yapıyor. Sonra kazanıyor, kazanınca da taraftar baskısından sevincini gösteremiyor resmen.

Kaybeden tebrik edecek, kazananda “aaa biz sizi yendik ahahaha” modlarına, havalarına girmeden sevinecek.

Öbür türlü ne anlamı kaldı spor olmasının? Ölüm kalım değil ki bu.
Bunları yazıyorum çünkü bir baktım, twitter’daki trend topic’lerimiz #FahiseBahce ile #GavatSaray. 

Bu arada Galatasaray’lıyım, herkes bilsin yani.

13 Ocak 2012 Cuma

Bir kez daha gözyaşları..

Ne ilginç öyle değilmi? Mutsuzken gözlerimizden yaşlar akıyor. Mutluyken, gözlerimizin içi parlıyor. Kızgınken, gözlerimiz kısılıyor, bakışlarımız sertleşiyor. Deyim yerindeyse, duygularımız gözlerimizden okunuyor.
Bilirsiniz, küçükken annelerimiz bir şey sorduğunda ve doğruyu söylemediğimizi düşündüğünde “gözüme bak” derdi. Gözümüzden anlarlardı, yalan söyleyip söylemediğimizi.
Biliyorum ki, gözler ne renk olursa olsun, gözyaşları hep aynı renktir.
Her acı bir değildir ama, gözyaşları, bakışlar aynıdır. Bazen birini ağlarken gördüğümüzde, kendi iç çekişlerimiz, kendi acılarımız gelmez mi gözümüzün önüne? Duygularımızı paylaşmaz mıyız karşımızdaki kişiyle? Bazen destek olmak zor gelmez mi kendi anılarınızdan? Unuttum dediğiniz şeyleri hatırlatmaz mı?
Lens kullanmayın bence, bazen herşey gözlerimizde saklıdır çünkü. Belki de tek dürüst yanınızı da sahteleştirmeyin. Saygılar.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Gözyaşlarını bile kıskanıyorum

Gözyaşların, benim asla dokunamayacağım yanaklarına dokunuyorlar. Ve bazen kendimi onlara benzetiyorum, elinin tersiyle bir kenara attığın, yüklü olduğu anlamları farkedemediğin, zavallı bir damla gözyaşı.
Sanırım gözyaşlarıyla sorunlarım var. Hem neden ağlıyorsun ki sen? Ben seni bu kadar çok seviyorken,sen neden o seni sevmeyecek kadar aptal kız için üzülüyorsun? Anlayamıyorum,sen de benim seni ne kadar çok sevdiğimi anlayamıyorsun.

Oturuşun,yürüyüşün,alaycı tavrın,ciddiyetin,konuşman,susman,gülüşün,bakışın. Saçların,elin,yüzün,burnun,gözlerin..
Hepsine, her görüşümde aşık oluyorum. Sense sana birşey söylediğimde cevap vermeyip beni takmamaktan ve gözlerimin içine bakıp bana umut vermekten başka hiçbir şey yapmıyorsun.
Gözyaşın olup,sana dokunduktan sonra savrulmayı daha çok isterdim sanırım. İyi geceler.